SORUNLAR ÖZEL SEKTÖRÜN DİNAMİZMİ İLE ÇÖZÜLÜR



SORUNLAR ÖZEL SEKTÖRÜN DİNAMİZMİ İLE ÇÖZÜLÜR

Başkanımız M. Ülkü Karakuş, 12.10.2020 tarihinde Kanal B Günce programında Duygu Çallı ve Prof. Dr. Feride Bahar Işın’ın canlı yayın konuğu olarak, ülkemiz bitkisel ve hayvansal üretiminin içinde bulunduğu durumu değerlendirdi.

Başkanımız, pandemi sürecinde Türkiye gıda sektörünün çok iyi bir sınav verdiğini, market raflarında her ürününün bulunabildiğini tüketicilere hiçbir ürün konusunda yok denilmediğini dile getirdi. Ülkemizde mamul madde sıkıntısı olmadığını ancak hammadde sorunu olduğunu söyleyen Karakuş, bu süreçte rafların boş kalmamasının özel sektörün dinamizmi ile başarıldığını vurguladı. 

Ülkemiz ekonomisinin 1923-1983 yılları arasında kamumun öncülüğünde gelişim gösterdiğini, 1983 yılından sonra ise serbest piyasa ekonomisiyle özel sektörün daha çok devreye girdiğini ve gelişimin bu şekilde devam ettiğini söylemiştir. 

Ülkelerin idare yöntemleri ne olursa olsun ekonominin temelinde emek, sermaye, doğal kaynaklar ve girişimci gücün var olduğunu, ancak girişimci güce karar vermede farklılıkların bulunduğunu ifade etmiştir. Ülkemizde de girişimci gücün kim olacağına 1980 sonrası karar verildiğini, bu nedenle de bu şekilde sistemin devam etmesi gerektiğini söylemiştir. 

Beyaz et ve yumurta sektörlerinde de önemli sorunların olduğunu, şu an için bu sektörlerde de maliyetin altında üretimlerin yapıldığını, 2019 yılında ortalama 1300 usd/ton seviyelerinde ihraç edilen beyaz etin 2020 yılında 700 usd/tondan ihraç edilebildiğini dile getirmiştir.

Ancak bu sorunlara rağmen beyaz et ve yumurta konusunda kimseden ses çıkmadığını, bunun en büyük nedeninin ise bu işlerin tamamen özel sektörün elinde olmasından kaynaklandığını vurgulamıştır. 

Kırmızı et ve süt ürünleri piyasasında ise sürekli sorunların olduğunu bunun en önemli nedenlerinden birisinin de kamunun et ve süt ürünleri piyasasından kendisini çekememesi olduğunu ifade etmiştir.

Karakuş: “2020 yılında devletin etle sütle uğraşmaması gerekir” 

Şu anda kırmızı et ve çiğ sütün maliyeti altında satıldığını söyleyen Karakuş, geçen hafta 40 krş/lt çıkarılan çiğ süt desteğinin üreticilerin sorununa çözüm olmayacağını bu nedenle bir an önce 1,3 veya 1,5 çiğ süt/yem fiyat paritesinde bir fiyatın açıklanması gerektiğini söylemiştir.

Karakuş: “Ülkemizde yılda 23 milyon ton süt üretimi vardır, litresine 40 kuruş destek verilmesi demek 9,2 milyar TL desteğin verileceği demektir. Ancak hayvancılık destekleme bütçesi 8 milyar TL’dir. Bu nedenle destekler açıklanırken gerçekçi olmak gerekir.”

Süt hayvancılığının hayvansal üretimin anası olduğunu, 2008 yılında süt fiyatlarının düşmesiyle çok sayıda süt ineğinin kesildiğini ve ülke hayvancılığının çok zor toparlanabildiğini, aynı durumun yaşanmaması için çiğ süt üreticilerinin sorunlarının çözülmesi ve ciddi anlamda desteklenmeleri gerektiğini vurgulamıştır. 

Tüm gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de bitkisel protein tüketiminden hayvansal protein tüketimine doğru bir geçişin olduğunu, bunun da hayvansal üretimi ve dolayısıyla yem üretimini teşvik ettiğini ifade etmiştir. Ülkemizde kaba yem arzında sorunun olduğunu, sorunlara yönelik olarak destekleme önceliklerinin iyi belirlenmesi, suyun iyi yönetimi, arazi toplulaştırılması gibi çözümlerin bulunduğunu bunların Bakanlığımız başta olmak üzere herkes tarafından bilindiğini ancak planlama ve uygulamalardaki sorunlar nedeniyle başarılı olunamadığını söylemiştir.

Gıda konseyinin çiğ süt piyasasına müdahil olduğunu ve üretimin önünü kestiğini söyleyerek, artık radikal bir karar alma zamanının geldiğini kırmızı et ve sütte de beyaz et ve yumurtada olduğu gibi serbest piyasaya geçilmesi gerektiğini vurgulamıştır.

İnsanoğlunun doğa ile mücadele ettiğini, kazanması durumunda ise kaybedeceği sözünü hatırlatan Karakuş, tarımın ne derece önemli olduğunun pandemi sürecinde daha iyi anlaşıldığını söylemiştir.

Saman ithalatının önemsenmeyecek seviyede olduğunu, ancak her yıl 15 milyon ton hububat ve yan ürünleri ile 6 milyon ton yağlı tohumlar ve bunların yan ürünlerinin ithal edildiğini vurgulamıştır. Bitkisel üretimin sözleşmeli üretimle artırılabileceğini, kooperatifleşmenin önemli olduğunu ancak tüm bunlarda merkeze kamunun koyulmasının doğru bir yaklaşım olmadığını ifade etmiştir. 

Küçük işletmelerin ülkemizin bir gerçeği olduğunu, hayvancılık işletmelerinin %90’dan fazlasının küçük aile işletmeleri olduğunu bu gerçeği görerek desteklemelerin yapılması gerektiğini söylemiştir. Hayvancılığı gelişmiş Avrupa ülkelerinde de ortalama işletme ölçeklerinin çok büyük olmadığını ancak bunların görünen veya görünmeyen birçok destekle ayakta tutulduğunu belirtmiştir. 

Ülkemizde kişi başına kırmızı et tüketiminin yılda 14 kg olduğunu et fiyatında 1-2 TL’lik bir artışın aile bütçelerini sarsmayacağını ancak buna rağmen kırmızı et çok pahalı algısı yaratılarak ete müdahale edildiğini söyleyerek, sonuçta ülke hayvancılığının zarar gördüğünün altını çizmiştir. 

Coğrafi işaretin bir kalite konusu olduğunu arkasında marka şehirler, şehirlerin hikayeleri ve turizm gelirlerinin artırılması konularının olduğunu belirten Karakuş “Coğrafi işaret başvurusunda bir patlama söz konusu, öncelikle amacımız coğrafi işaretli ürün sayısını artırmak sonrasında ise bunların denetimin iyi bir şekilde sağlanmak olmalıdır. “ demiştir.