ET, SÜT, YEM KARDEŞLİĞİ TOPLANTISI GERÇEKLEŞTİRİLDİ



ET, SÜT, YEM KARDEŞLİĞİ TOPLANTISI GERÇEKLEŞTİRİLDİ

ET, SÜT, YEM KARDEŞLİĞİ TOPLANTISI DÜZENLENDİ

Ankara Ticaret Odasında 22 Nisan 2019 tarihinde ATO, Birliğimiz ile Tarım ve Orman Bakanlığı Hayvancılık Genel Müdürlüğü ve Gıda Kontrol Genel Müdürlüğü işbirliği ile “Et, Süt, Yem Kardeşliği” adlı bir toplantı düzenlenmiştir. Toplantıya Birliğimiz Başkanı ve ATO Yönetim Kurulu üyesi M. Ülkü Karakuş yanında, Cumhurbaşkanlığı Sağlık ve Gıda Politikaları Kurulu üyesi Prof. Dr. Zümrüt Begüm Ögel,  Hayvancılık Genel Müdürü Zekeriyya Erdurmuş, Gıda ve Kontrol Genel Müdürü Mümtaz Sinan, Bitkisel Üretim Genel Müdür Yardımcısı Burhan Demirok, TAGEM Genel Müdür Yardımcısı Doç. Dr. İlhan Aydın, TÜSEDAD, TARIMKOOP, SETBİR, KÖY-KOOP, HAYKOOP, TÜKETBİR, TÜYEKAD, TDSYMB, SÜTBİR gibi sivil toplum kuruluşlarının Başkanları ve üyeleri, yanında süt, kırmızı et, beyaz et, bitkisel üretim ve yem işiyle uğraşanlar katılmıştır.

Toplantıda özellikle kırmızı et, süt ve yem piyasalarının birbirlerine olan etkileri, tüm bu sektörlerde faaliyette bulunan kişilerin katılımı ile detaylı olarak ele alınmıştır. 

Toplantı açılış konuşmasını yapan Başkanımız M. Ülkü Karakuş:

  • Gıda fiyatlarının enflasyon sepetinde önemli bir ağırlığa sahip olduğunu, artan gıda fiyatlarının oluşturduğu yükün nasıl idare edilebileceği, kırmızı et, süt, balık sektörüne destek sağlayan yem sektöründen kaynaklanan eksikliklerin neler olduğunu ortaya koyabilmek ve nelerin yapılabileceğini tartışmak amacıyla bu toplantının organize edildiğini söyleyerek tüm katılımcılara toplantıya katılımlarından dolayı teşekkür etmiştir.

    Zekeriyya Erdurmuş açılış konuşmasında:

  • Uzun süredir sektörde yaşanan sorunları çözmek amacıyla mücadele ettiklerini, hayvansal üretim temsilcileri ile yem sektörü temsilcileri ile ayrı ayrı bir araya geldiklerini ancak tüm paydaşların bir araya gelmesinin amaçlandığı böylesine bir toplantıya ihtiyaç duyulduğunu söylemiştir.

    Mümtaz Sinan açılış konuşmasında:

  • Her sorunun tartışılarak, konuşularak çözülebileceğini, yeni politikaların oluşumunda, atılacak adımlarda mutlaka sektör paydaşlarının da fikirlerinin alınacağını, sektörün önünü açmak, insan sağlığını korumak amacıyla birlikte hareket etmeyi ilke edindiklerini vurgulamıştır.

    Prof. Dr. Zümrüt Begüm Ögel ise:

  • Kurul olarak oldukça yoğun çalıştıklarını, iletişimin en önemli sorun haline geldiğini ancak böylesi toplantılar ile tarafların bir araya gelerek ortak paydada buluşmasının, iletişimin oluşmasının memnuniyet verici olduğunu söylemiştir.

    Açılış konuşmaları ardından M. Ülkü Karakuş, ülkemiz tarımı, karma yem sektörü ile bunların sorunlarına değindiği bir sunum yapmıştır. Sunumunda özellikle, göçer toplum olarak kırdan kente göç ile birlikte entansif hayvancılıkta artışın olduğunu bunun doğal bir sonuç olarak ortaya çıktığını, son yirmi yılda hububat üretimimizin %1, yağlı tohum üretimimizin %67 artmasına rağmen karma yem üretiminin aynı dönemde %358 arttığını söylemiştir. Bunun bir sonucu olarak sektörün her yıl daha da fazla ithal ürünlere bağlı hale geldiğinin ve karma yem üretiminin %45’inin ithal hammaddelerden kaynaklandığının altını çizmiştir.

    Ülkemizde mısır üretiminin korumacı politikalar ve verilen desteklerle önemli düzeyde arttırıldığını ancak bu artışta, yem sektörünün dünya fiyatları üzerinde ödeme yapması nedeniyle mısır üreticisini 6 milyar TL desteklemek suretiyle önemli bir pay sahibi olduğunu söylemiştir.

    Yem sektörünün ucuza hammadde alması durumunda yemleri ucuza, pahalı alması durumunda ise pahalıya satacağını, yem sektöründe 525 fabrikanın olduğunu ve serbest pazar ekonomisinin tam anlamıyla işlediğini vurgulamıştır.

    Gübre, mazot, tohum, elektrik gibi girdiler yanında yem hammaddelerinde önemli seviyelerde fiyat artışlarının olduğunu, bugün çuvala sadece kepek koyulması halinde bile fiyatın 60 tl olacağını, bu nedenle yem pahalı demenin tek başına bir sonuca götürmeyeceğini belirtmiştir.

    Dünyada 7 senedir gıda fiyatları düşerken Türkiye’de ise artmasının “Serbest pazar ekonomisinden uzaklaşmanın bir yansıması” olduğunu söylemiştir. Tarımsal sanayi gelişmeden hiçbir ülkenin gelişimini tamamlayamadığını, serbest pazar ekonomisinde girişimci gücün yani yatırımcının çok önemli olduğunu vurgulamıştır.

    İthal edilen yem hammaddelerinin büyük bir bölümünün transgenik yapıda olduğunu, şu anda ülkemizde 36 adet transgenik ürün sadece yem amaçlı onaylı iken, AB’de yem ve gıda amaçlı onaylı transgenik ürün sayısının 125’e çıktığını, transgenik ürünlerin hayvansal ürünlere geçişi konusunda somut bir literatür bulunmadığı da göz önüne alınarak Türkiye’nin hem gıda hem yem amaçlı olarak onaylı ürünlerdeki rakamını bir an önce AB ile eşitlenmesi gerektiğini söylemiştir.

    M. Ülkü Karakuş konuşması ardından katılımcılar sırasıyla söz alarak görüşlerini dile getirmiştir.

    Burhan Demirok:

  • Mısır, ayçiçeği, pamuk gibi ürünler arasında ekim rekabeti olduğunu, birisinin üretimin artmasının diğerlerinin üretimini azalttığını, ülkemizin belli bir toprak büyüklüğüne sahip olduğunu bu nedenle sulanabilir toprakların arttırılması ise üretimde artışın sağlanabileceğini söylemiştir. Şu an için 6,5 milyon ha alanın sulanabildiğini, bu rakamın 8,5 milyon ha’ya çıkarılmasını hedeflediklerini, bunun için sulama yatırımlarının bir an önce tamamlanması gerektiğini ifade etmiştir. Ülkemizde yeterince toprağın olduğunu ancak bu toprağın sulanamaması durumunda çıkmaza girildiğini söylemiştir.

    SÜTBİR Genel Sekreteri Ali Özgehan:

  • Süt üreticilerinin yem fiyatları konusunda şikayetçi olduğunu, girdi maliyetleri sürekli artarken ürün fiyatlarının artmadığını, süt üreticilerinin artan girdi fiyatlarına uyum sağlayamadığını, ayrıca böyle bir şansının da olmadığını dile getirmişlerdir.
  • İklim değişikliği nedeniyle çayır ve meralarda bozulmaların olduğunu, yem bitkileri üretiminin artırılması gerektiğini sözlerine eklemiştir.
  • Tarımda küçülme varken yem sanayinde büyüme görüldüğünü, üreticinin yem sanayicilerinin pastadan aldığı payı alamadığını, yem fiyatlarının düşmesi için çayır, mera alanlarının artırılması ve üreticilerin kendi yem bitkilerini üretmesi gerektiğini söylemiştir.

    TÜYEKAD Başkanı Cengiz Özkan:

  • Yem katkı sektörünün %90 oranında ithal ürünlere bağlı olduğunu, 300 milyon Euro değerinde yem katkı maddesinin Türkiye’ye ithal edildiğini, yerli üretimin çok düşük olduğunu bu nedenle dövizdeki artışa bağlı olarak fiyatların arttığını dile getirmişlerdir.

    Tarım Kredi Yem A.Ş. Genel Müdürü ve TÜRKİYEMBİR Yönetim Kurulu Üyesi Hasan Fehmi Kinay:

  • Enflasyonu tetikleyen unsurların sadece tarımı değil, diğer alanları da etkilediğini, hayvan varlığındaki daralmanın yem sektörünü de etkilediğini, sorunun yemlerin pahalılığından ziyade süt ve et fiyatları ile ilgili duruma bağlı olduğunu belirtmiştir.
  • Almanya, Fransa, Hollanda gibi ülkelerin ürünlere katma değer sağlama ve markalaşma anlamında önemli mesafeler aldığını ve bunun tarımın gelişimi anlamında önemli bir strateji olduğunu, Türkiye’de ise sütte yeterince katma değer oluşturulamadığını, sütü hemen soğutup süt olarak satmaya çalıştığımızı söyleyerek, işlenmiş ve katma değeri olan ürünlerin arkasında durulması gerektiğini belirtmiştir.
  • Türkiye’de hemen hemen her üründe fiyatlar artarken hububat fiyatlarının yerinde sayması nedeniyle çiftçilerin kar edemediğini ve üretimi terk ettiğini söylemiştir.
  • Mısır, süt gibi ürünlerin fiyatlarının baskılanarak bir yere varmanın mümkün olamayacağını vurgulamıştır.
  • Gider kalemleri içerisinde nakliyenin de önemli bir yer tuttuğunu, silo yapımına verilecek teşvikler ile ara nakliye işinin yükünün hafifletilebileceğini, yem ve un sektörüne bu konuda destek verilmesi gerektiğini söylemiştir.
  • Sektörün kur riskiyle karşı karşıya olduğunu, tarımda hedge mekanizmasının oturtulması gerektiğini bunun da ziraat yatırımın özel sektör ile işbirliği şeklinde yapılabileceğini, hükümetin bu konuda vereceği desteklerin görüşülmesi gerektiğini, sektörün kur riskinin yönetilmediği sürece sorunların çözülemeyeceğini dile getirmiştir.
  • Bunun dışında kaba yem üretiminin mutlaka artırılması gerektiğini, bu sayede karma yem kullanımının azaltılabileceğini ve ihtiyaçtan fazla yem tüketiminin önlenebileceğini vurgulamıştır.
  • Türkiye’de kaliteli kaba yem kaynaklarının yetersiz olması sebebiyle yanlış beslemelerin yapıldığını, Doğuda ve Batıda çayır, mera alanlarının ıslah edilmesi gerektiğini, kurak koşullara uyum sağlayacak farklı kaba yem kaynaklarının geliştirilebileceğini de sözlerine eklemişlerdir.

    TDSYMB Genel Sekreteri İbrahim Karakoyunlu:

  • Hiçbir sektörün karlılık olmadan büyüme gösteremeyeceğini buradan bakıldığında yem işinde de bir karlılığın olduğunu, yetiştiricilerin yetiştirdiği ürünün piyasasına kendisinin müdahil olamadığını ancak yem sanayicisinin aldığı yem hammaddelerinin fiyatına göre yem fiyatlarını belirleme gücüne sahip olduğunu söylemiştir.
  • Verimliliğin çok önemli bir husus olduğunu, hangi bölgede hangi hayvanların daha verimli bir şekilde yetiştirileceğinin ortaya koyulması gerektiğini, marketler konusunda süt sanayicilerinin bir şeyler yapabilmesi gerektiğini, ulusal kırmızı et ve süt konseylerinde yem sanayicilerinin de olması gerektiğini ifade etmiştir.
  • Süt fiyatlarındaki dengesizliklerin damızlık materyali de etkilediğini, sütün olması gereken fiyatlar söylendiğinde bu fiyatlar marketler tarafından kaldırılamaz düşüncesiyle reddedildiğini, küçük ve orta ölçekli işletmelerin bir çok etken nedeniyle üretimden büyük ölçekli işletmelerin yaptığı gibi bir anda çekilemediğini,her şeyin serbest piyasa ekonomisi mantığına bırakılması durumda yakında ülkemize çiftçi de ithal edilebileceğini vurgulamıştır.

    TÜKETBİR Genel Sekreteri Adnan Gültek ve Dr. Hüseyin Velioğlu:

  • Yem pahalı demenin yetersiz kaldığını, süt ve etin ucuz olduğunun söylenmesinin daha doğru olacağını, meraların yetersizliği nedeniyle karma yemlerin hayvansal ürünlerdeki maliyet etkisinin daha fazla hissedildiğini, yetiştiricilerin arpa gibi hububatları direk kullanabildiğini ancak arpa fiyatlarının da 1300-1400 TL/Tona bazı yerlerde ise 1600 TL/Tona kadar yükseldiğini ancak et fiyatlarının aynı ölçüde artmadığını söylemiştir.
  • Açıklanan verilerde hayvan sayısı ve süt üretiminde artış görülmesine rağmen et üretiminde düşüş görülmesinin çelişki doğurduğunu ve bu nedenle verilerde hataların olduğunu vurgulamıştır.
  • Kasaplık hayvan ve et ithalatının dengeleri ve “kardeşliği” bozduğunu, süt ve et konusunda serbest pazarın işlemediğini belirtmiştir.
  • Daha önce bu konularda bir çok çalıştayın yapıldığını, bu çalıştayların sonuçlarının da mutlaka değerlendirmeye alınması gerektiğini söylemişlerdir.

    TÜRKİYEMBİR Başkan Yardımcısı Bekir Taşkaldıran:

  • Sektördeki ayrı kişi ve firmalara ait fabrika sayısının çokluğunun ciddi bir rekabeti ortaya çıkardığını, yem sektöründeki bu yoğun rekabet nedeniyle bayilerini ve müşterilerini kaybetmemek amacıyla yem sanayicisinin yem fiyatları arttığı anda bunu yem fiyatlarına yansıtamadığını vurgulamıştır.

    HAYKOOP Başkanı Ahmet Ertürk:

  • Süt fiyatları artınca yem fiyatları da artıyor kanısını değiştirmek gerektiğini, HAYKOOP bünyesinde besicilerin de beyaz et üreticilerinin de yer aldığını, beyaz et üreticilerinde durumun çok daha kötü olduğunu, onlar üzerinde de ciddi bir baskının bulunduğunu, yüksek yakıt maliyetleri nedeniyle yakında beyaz et üreticilerinin kışın üretim yapamaz hale gelebileceğini söylemiştir.
  • Üreticilerin mısıra yönelmesiyle pamuk üretiminin terk edildiğini, bu nedenle muazzam bir küspe açığının ortaya çıktığını, soyayı ekecek çiftçilerin satacak yer bulamama endişesi ile soya ekiminden kaçtığını belirtmiştir.
  • Meraların kooperatiflere, büyük çiftliklere verilerek atıl olan alanların değerlendirilmesinin önemli taşıdığını, yem süt dayatmasının bulunduğunu, üreticilerin istediği yerden yem alabilmesinin gerektiğini söylemiştir.

    KÖY-KOOP Genel Başkanı Eray Çiçek:

  • Birincil üretimin tüm dünyada kazanamayan sektör olduğunu, birincil üreticiye mutlaka ihtiyaç duyulması sebebiyle desteklenmesi gerektiğini, bu üreticilerin aynı zamanda kendi yemlerini üretebilmek amacıyla kooperatifler vasıtasıyla yem tesisleri de inşa ettiğini ancak süt yem dayatması nedeniyle bu tesislerin atıl hale geldiğini söyleyerek, süt sanayicisinin aynı zamanda yem sanayicisi olmaması gerektiğini vurgulamıştır.
  • Özellikle şehre yakın tarım arazilerinin çok el değiştirmesi nedeniyle bu arazilerin de atıl hale geldiğini belirtmiştir.

    Sincan Hayvancılık Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanı Birol Mermer:

  • Besiciliğin son zamanlarda çok güç durumda olduğunu, 1 kg karkas et maliyetinin piyasada bakanlığın çalışmalarından çok daha farklı olduğunu, Ankara’da 31 TL’ye mal edilen karkasın 26 TL’ye satıldığını, besicilerde serbest pazar ekonomisi kavramının olmadığını, maliyetlerin karkas fiyatına yansıtılamadığını ve zarar ettiklerini söylemişlerdir.
  • Tüm girdilerde fiyat artışı olurken iş karkas ete geldiğinde derhal müdahale edildiğini, bulundukları hayvancılık bölgesinde en az 20 adet işletmenin satılık durumda olduğunu vurgulamıştır.
  • Şu anda 1 kg karkas et sattıklarında 19 kg yem alabildiklerini, bunun da işten çekilme için bir neden olduğunu, bu işten para kazanılamaması durumunda sürdürülebilirliğin olmayacağını belirtmiştir.
  • Artan dolar kuru nedeniyle şu anda danaların 2018 yılına göre 2000 TL daha pahalı olduğunu, maliyetlerin artmasına rağmen danaları ucuza vermek zorunda kaldıklarını, ESK’nın acilen fiyat artırması gerektiğini söylemiştir.
  • Besicilerin son dönemini yaşadığını, yeni hayvan almayı düşünmediklerini, acil müdahalenin şart olduğunun altını çizmiştir.

    Ayvetsan A.Ş. Ortaklarından Sadık Ekinci:

  • Üretim planlamasının şart olduğu, olmayan ürünler için hemen ithalat yolunun seçilmemesi gerektiği, hayvan varlığının net olarak ortaya koyulması gerektiği, et sınıflandırılmasına pilot il seçilerek başlanması gerektiği söylenmiştir.
  • Hayvan refahı ile ilgili uygulamaların yapılmadığı, özellikle damızlıklar nakledilirken bu kurallara uyulması gerektiği, Türkiye’de koyun varlığının 1 milyon artması durumunda kişi başına yıllık et tüketiminin 100 gr artacağı ifade edilmiştir.
  • Büyük işletmelerden ziyade küçük işletmelerin desteklenip ayakta tutulması gerektiği, bazı kuruluşlara yapılan desteklerin haksız rekabet ortamına neden olduğu bunun ortadan kaldırılması gerektiği, sektörün önünü görebileceği bir programa ihtiyaç olduğu sile getirilmiştir.

    TÜDKİYEB Genel Başkanı Nihat Çelik:

  • Tarımsal üretimin güçlü olabilmesi için sahada da üretimin güçlü olması gerektiğini, sorunları doğru olarak ortaya koyulmasına ve doğru projelere ihtiyacın olduğunu söylemiştir.
  • Türkiye’nin zengin bir doğaya sahip olduğunu ancak yaylarımızın atıl vaziyette olduğunu ve yeterince otlatma yapılamadığını, yaylaların sahipsiz kaldığını dile getirmiştir.
  • Valilerin uygulamaları nedeniyle yayla yasağının halen kalkmadığını, terör ve diğer bazı nedenlerle yaylalardan istifade edilemediğini vurgulamıştır.
  • Türkiye’de bir yayla envanterine ihtiyacın olduğunu, ekilebilir ve otlatma yapılabilir alanların bilinmesi gerektiğini, mera ıslahının mutlaka yapılması gerektiğini söylemiştir.
  • Orman alanlarında değerlendirilmeyen boş alanların da hayvan otlatmaya açılması gerektiğini, ülkenin her karışının değerlendirilmesinin önem taşıdığını, atıl olan devlet hazine arazilerinin de hayvan yetiştiricilerinin istifadesine sunulması gerektiğini söylemiştir.
  • Meraların durumunu mera komisyonu değil, yetiştiricilerin bildiğini bu nedenle mera komisyonlarında mutlaka birliklerin de olması gerektiğini sözlerine eklemiştir.
  • Türkiye’de büyük-küçükbaş hayvancılıkta sağlıklı kayıtların olmadığını, sistemde olmaması gereken hayvanların sistemden çıkarılması gerektiğini, küpeleme işleminin birliklere bırakılmasını talep ettiklerini söylemiştir.
  • Ülkemizde en önemli sorunların başında çoban sorununun geldiğini, bu nedenle mutlaka çoban desteğinin verilmesi gerektiğini belirtmiştir.
  • ESK’nın tek başına ESK olamayacağını paydaşlar olarak birliklerinde bu yapıya dahil edilmesi gerektiğini söylemiştir.

    SETBİR Genel Sekreter V. Elif Yücel:

  • Çiğ sütün ancak %50’sinin sektöre ulaştığını, kurum olarak daha çok kayıt dışılık, gıda güvenliği ve bilgi kirliliği ile ilgilendiklerini söylemiştir.

    TARIMKOOP Genel Müdürü Vesile Nur Güven:

  • Sürdürülebilir üretim için süt/yem fiyat paritesinin 1,3’ün altına düşmemesi, meraların üreticiler tarafından kullanılması ve yetiştiricilere sağlanan kredi imkanlarının arttırılması gerektiğini söylemiştir.

    Ofis Yem A.Ş. Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Agah Mamaloğlu:

  • Mazot, elektrik, melas, devlet eliyle satılan mısır gibi girdilerdeki fiyat artışlarının yemleri pahalı hale getirdiğini, 1 kg canlı hayvanın 3,3 dolara ithal edildiğini, 8 ay besleme yapılarak canlı hayvanın kilosunun 3 dolara mal edildiğini, Türkiye’de et fiyatları pahalı algısının mutlaka değiştirilmesi ve ette KDV’nin sıfırlanması gerektiğini söylemiştir.
  • Hayvan ithalatında %6 olan KKDF’nin sıfırlanması gerektiğini, bu sayede vadeli olarak hayvan getirilebileceğini, et süt fiyatlarında daha önce hiç olmadığı kadar dünya fiyatlarına yaklaştığımızı ve bunun ülkemiz için büyük bir fırsat haline geldiğini ifade etmiştir.
  • Çin’de domuzların hastalık nedeniyle itlaf edildiğini, Çin’in et almaya başlaması durumunda et fiyatlarının artık konuşulmayacağını sözlerine eklemiştir.
  • Ülkemizin hayvancılık konusunda da ikili anlaşmalara önem vermesi gerektiğini, Güney Kore’nin ülkemizden gelen süt ürünlerine %36 gümrük vergisi uygularken ikili anlaşmaları nedeniyle Avrupa Birliği ve diğer ülkelere %16 gümrük vergisi uyguladığını, bu nedenle serbest ticaret anlaşmaları ile bu konuda da ülkemizin önünün açılmasına ihtiyaç olduğunu söylemiştir.
  • Marketlerin sayısının fazla olması nedeniyle market başına düşen et satışının ve cironun azaldığını, marketlerin kar edememesi nedeniyle marketlerden para dönüşü ile ilgili sorunların yaşandığını ifade etmiştir. Gereksiz yere market açılmasının ve yaşanan sorunların önlenebilmesi için marketçilik denetleme ve düzenleme kurumunun da oluşturulması gerektiğini dile getirmiştir.
  • İhracatta süt ürünlerine mutlaka destek verilmesi gerektiğini ve serbest ticaret anlaşmaları ülkeler arası ticarette tarım ürünlerinin ön plana çıkartılarak sektörün önünün açılması gerektiğinin altını bir kez daha çizmiştir.

    Arpaç Hayvancılık A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Yılmaz Arpaç:

  • ESK’nın ticaret yapmaması, denetleme işinde bulunması, et fiyatları yükseldiğinde devletin hemen ithalat sopasını göstermemesi gerektiğini söylemiştir.
  • Kars, Ardahan, Ağrı yaylaklarının yeterince kullanılamadığını, yapılan yanlış uygulamalar nedeniyle hayvansal üretimde 1 jenerasyon geride kalındığını, dişilerin 2. 3. Ayda doğurtulması, yayılımla 10. Aya getirilmesi ve diğer dönemde içeri alınıp yem desteği alınarak beslenmesi durumunda daha verimli üretim yapılabileceğini ifade etmiştir.
  • Gübre bertaraftı konusunda çevre mevzuatına takıldıklarını, bu konuya çözüm üretilmesi gerektiğini, organik gübre konusunda çalıştıklarını, gübrelerin toplanıp elektrik enerjisi üretilmesi ve gübrelerin tarıma kazandırılması gerektiğini dile getirmiştir.

    ATO Meclis Üyesi Ayhan Taşoğlu:

  • Hayvancılıkla ilgili alınan ithalatın açılması, kapanması, gümrük vergilerindeki değişiklikler gibi kararların çok fazla değiştiğini ve hayvancılıkla uğraşanların buna uyum sağlayamadığını ve planlama yapılamadığını, devlet tarafından sadece belli bir kesimin desteklenmesinin haksız rekabete yol açtığını, şartların eşit olması gerektiğini vurgulamıştır.
  • ESK’nın et fiyatlarına baskıcı bir şekilde müdahale etmemesi ve tüccarlık yapmaması, kırmızı ette de beyaz ette olduğu gibi serbest piyasa koşullarının olması gerektiğini söyleyerek, et standartlarının mutlaka getirilmesi gerektiğini belirtmiştir.

    TAGEM Genel Müdür Yardımcısı Doç. Dr. İlhan Aydın:

  • Girdi maliyetlerinin azaltılmasında Ar-Ge çalışmalarının çok önemli olduğunu, Ar-Ge çalışmaları ile yumurtacı tavuklarda damızlık materyalde kendimize yeterliliğin %10’a yükseldiğini, broyler damızlıklarda da dünyada monopolleşmenin olduğunu broyler damızlıklar konusunda da gelişim göstermemiz gerektiğini söylemiştir.
  • Orta ve uzun vadede planlamalar yapılarak katma değeri yüksek ürünleri ortaya çıkarmamız ve özel sektör Ar-Ge projelerini daha da ileriye taşımamız gerektiğini ifade etmiştir.
  • Üretimde yeterliliği sağlayabilmemiz için kırmızı ette de verimliliği artırmanın gerekli olduğunu söylemiştir.

    TÜSEDAD Başkanı Sencer Solakoğlu:

  • Tarım ve Orman Bakanlığının siyasi kurum yapısından çıkarılarak işleri uzun soluklu olarak ele alabilecek bağımsız bir kurum hale getirilmesi gerektiğini söyleyerek sözlerine başlamıştır.
  • Rekabet ile ilgili mevzuatta, ticarette haksız oranda güç sahibi olunması durumunun rekabete aykırı olduğunun belirtildiğini, bu nedenle süt yem dayatmasının rekabete aykırı olduğunu ancak Rekabet Kurumunun bu konuda bir şey söylemediğini ifade etmiştir.
  • Ülkemizde verimlilik konusunda sorunların bulunduğunu, ABD’de karkas verim ortalaması 300 kg iken Türkiye’de bu rakamın 274 kg olduğunu, Yeni Zelanda’da tamamen otlatmaya dayalı besicilik nedeniyle süt veriminin düşük olduğunu ancak süt üretim maliyetlerinin bu sayede çok düşük olduğunu söylemiştir.
  • Türkiye’de ise entansif besicilik olmasına rağmen süt fiyatlarının Yeni Zelanda’daki süt fiyatlarının da altında olduğunu ifade etmiştir.
  • Süt ve karkas etin ara ürün olduğunu, ara ürünlerde fiyat regülasyonu yapılmasının ilgili sektörleri batıracağını, bir an önce et ve sütte izlenen yanlış politikalardan geri dönülmesi gerektiğini vurgulamıştır.
  • Et ve süt fiyatlarının dünya fiyatlarının altına düşmemesi, et ve süt fiyatlarının yem sepeti oluşturularak yem fiyat artışlarına göre arttırılması gerektiğini söylemiştir.
  • Forward piyasasının oluşturulması ve ona göre ileriki aylarda satış fiyatlarının bilinmesi gerektiğini sözlerine eklemiştir.

    Toplantının 2. Bölümünde Bakanlık temsilcileri iletilen görüşleri değerlendirmiştir.

    Zekeriyya Erdurmuş:

  • Tarımın stratejik bir sektör olduğunu, köyden kente göç gibi tüm dünya ile ortak sorunlarımızın bulunduğunu, sorunların çözümü için kamu ve özel sektörün bir araya gelebilmesi gerektiğini, bu sayede sorunları ve özüm önerilerini birlikte değerlendirebileceğimizi söylemiştir.
  • Sorunu sadece bir yere atmanın kolaycılık olacağını, Türkiye’de pahalılık söyleminin maliyetler üzerinden gidildiğinde karşılık bulamadığını, arazi ve su miktarını arttıramayacağımızı bu nedenle elimizde var olanı doğru kullanarak verimliliği arttırmanın çok daha önemli olduğunu ifade etmiştir.
  • 274 kg karkas verimine göre maliyet hesabı ile 300 kg karkas verimine göre maliyet hesabının farklı olduğunu bunların da doğru bir şekilde ortaya koyulması gerektiğini söylemiştir.

    Mümtaz Sinan:

  • Ülke verilerinin hayvan sayısı, süt, yem üretiminde artışları gösterdiğini zarar eden bir faaliyetin işe devam edemeyeceğini buradan bakıldığında çok da kötü durumda olmadığımızı düşündüğünü ifade etmiştir.
  • Türkiye’de ihtiyaç olması halinde ithalatında olacağı serbest bir sistemin olması gerektiğini söylemiştir.
  • Birliklerin gerçekten kendi hayvanlarını ve sağlıklarını takip edebilmeleri durumunda küpeleme konusunda da işbirliği yapmaya hazır olduklarını, üreticisine 16 milyar TL destek veren devletin acımasızca eleştirilmemesi gerektiğini belirtmiştir.

    Daha sonra Başkanımız M. Ülkü Karakuş yem fiyat artışları ve yem fiyatlarının düşürülmesi için öneriler konusunda bir sunum yapmıştır.

    M. Ülkü Karakuş sunumunda:

    - Yem hammadde maliyetinin, karma yem fiyatlarının oluşumunda % 84-90’lık paya sahip olduğunu, geri kalanını ise nakliye (%4-5), üretim maliyeti (%3-5) ve fire, ambalajlama gibi maliyet kalemlerinin oluşturduğunu söyleyerek

                - Karma yeme yüzde bazında destek verilmesi,

                - Tüm yem hammaddelerinde KDV ve gümrük verilerinin düşürülmesi,

                - Yem hammadde fiyatlarında istikrarın sağlanması,

                - TMO’nun müdahaleleri zamanında yapması,

                - Süt/yem, et/yem fiyat paritelerinin dengelenmesi,

                - Rendering ürünlerin kanatlılarda kullanımındaki sınırlamanın kaldırılması,

                - Transgenik ürünlerdeki sorunun çözülmesi,

                - Devlet elinde olan ve yem maliyetlerini etkileyen faktörlerin gözden geçirilmesi,

                - ELÜS’lerin güçlü bir finansman enstrümanı haline getirilmesi,

                - Tarım sektörünün kur riskini yönetecek bir mekanizmanın kurulması,

                - Kredi limitlerinin artırılması gerektiğini öneriler olarak sunmuştur.

    Ülkü Karakuş ayrıca, tarımın yönetilemeyeceğini ancak yönlendirilebileceğini, gıda fiyatlarının düşmemesindeki en önemli etkenin aşırı müdahalecilikten kaynaklandığını, Türkiye’de gerek duyulduğu için ithalat yapıldığını söylemiştir.

    Süt üreticilerinin yaptıkları işten düzenli para kazanamadığını yıllar itibariyle süt/yem paritesinin sürekli 1,3’ün altında seyrettiğini, planlamayı kimin yapacağına (kamu veya özel sektör) net olarak karar verilmesi gerektiğini ifade etmiştir.

    Ülkemizde verilerin doğruluğu konusunda şüphe duyulduğunu ve verilerin mutlaka gözden geçirilmesi gerektiğini söylemiştir. Açıklanan hayvan varlığımız esas alındığında kırmızı et üretimimizin de 1,75 milyon ton olması gerektiğini ancak böyle bir üretimin olmadığını sözlerine eklemiştir.

    Perakendecilik yasası ile ilgili değişiklikler yapmak suretiyle üreticilerin korunması ve vadelerin geriye çekilmesi, yüksek olan nakliye ve analiz ücretlerinin de düşürülmesi gerektiğini söylemiştir.

    Kurulan konseylerin üreticiler lehine karar alamaması nedeniyle bunların STK olarak kabul edilemeyeceğini vurgulamıştır.

    Prof. Dr. Zümrüt Begüm Ögel:

  • Hayvancılıkta sorunların bulunduğunu ve bunları çözmenin şart olduğunu, bu konuda somut çözümler üretmemiz, sorunların detayına inilmesi gerektiğini söylemiştir.
  • Yem katkı maddelerinin endüstriyel biyoteknoloji ürünleri olduğunu ve bu ürünlerde tamamen ithalata bağlı olduğumuzu, bu ürünlerin üretiminde ciddi sıkıntıların olduğunu ifade etmiştir.
  • Biyoteknoloji mevzuatının çok savunmacı bir yaklaşımla hazırlanmış olduğunu, bunun da endüstriyel biyoteknoloji çalışmalarını engellediğini, içeride üretim yapmanın maliyetlerimizi düşüreceğini vurgulamıştır.
  • Üreticilerin mutlaka kazanan olması gerektiğini, dijitalleşme konusunda önemli mesafeler aldığımızı, marketler konusunda keyfi uygulamalar yerine belli bir düzenin olması gerektiğini, Türkiye’deki en önemli sorunların başında Ar-Ge çalışmalarının planlanmasındaki sorunlar geldiğini söylemiştir.
  • Türkiye’de üretici sayısının ve üreticilerdeki bilincin artırılması gerektiğini, akıllı tarım uygulamalarını, akıllı hayvancılık uygulamalarını, tarım 4.0’ı harekete geçirecek bilgi düzeyindeki eğitimli çiftçilere ihtiyacın olduğunu dile getirmiştir.

    Toplantının son bölümünde katılımcıların görüşleri toplanmıştır.

    Katılımcılarca:

  • Mera yönetiminin bölgeler bazında tesis edilmesi,
  • Süt alımı karşılığında yem dayatmasının önlenmesi,
  • Süt birlikleri vasıtasıyla süt tozu depolama tanklarının yapılması,
  • Süt/yem fiyat paritesinin 1,3’ün altına inmemesi,
  • Kuzey Doğu Anadolu’daki hayvanların daha verimli kullanılması,
  • Çevre mevzuatı konusunda yaşanılan sorunların giderilmesi,
  • ESK’nın et fiyatları aşırı düştüğünde de müdahale etmesi,
  • Ziraat Bankasınca besicilere tanınan 5 milyon TL kredi üst limitin artırılması,
  • Kombine verimli kullanım melezlemesi yönüyle besi performansı yüksek etçi buzağıların elde edilmesi,
  • ESK’nın TARSİM benzeri bir yapıya getirilerek özel sektör ve kamu tarafından yönetilmesi,
  • Buza kayıplarının önlenmesi ile ilgili projenin yeniden ele alınması,
  • Düşük vasıflı meralardan en iyi düzeyde yararlanabilen doğudaki yerli ırk hayvanların çoğaltılması önerilmiştir.

Toplantı kapanışında bu toplantının düzenli aralıklarla yapılacağı katılımcılarca kararlaştırılmıştır.